Paris'in En Ünlü Yeme İçme Mekanları
Modasıyla olduğu kadar şarapları ve yemekleriyle de ön plana çıkan Paris’in en iyi restoranlarına göz atacağız bu yazımızda. Gerek yemekleri, gerek tasarımları gerekse tarihleri ile size unutulmaz yemekler ve deneyimler sunacak olan, Paris’in en çok tercih edilen ve en çok beğenilen restoranlarını derlediğimiz bu listemize isterseniz gelin, lafı fazla uzatmadan bir de yakından bakalım.
Jeanne B
İşlenmiş gıdaları olabildiğince az kullanan ve hormonsuz taze besinleriyle ön plana çıkan bir restoranla başlayalım yazımıza. Rosto etler konusunda uzmanlaşmış ve her hafta farklı bir et türünün üzerinde yoğunlaşan bu restoran, her gittiğinizde yeni bir tarifle karşınıza çıkıyor. Parmesan peyniri, çeşitli baharatlar ve soğanla tatlandırılmış bir ıstakoz yemeği olan Croque Homard ise bu restoranın spesiyal yemeği.
Le Petit Retro
İsminden de anlaşılabileceği gibi Retro bir dizayna sahip olan bu restoran, gerçek bir bistro arayanların mutlaka gitmesi gereken bir yer. 1904 yani kuruldukları yıldan bu yana hiç değişmeyen bazı mobilyalara da sahip olan Le Petit Retro, sahip olduğu samimi atmosferiyle gönüllere taht kuruyor. Fransa mutfağının geleneksel ev yemeklerini eski tariflerine uygun olarak yapan bu restoran, yerli ve taze ürün kullanımında oldukça hassas. Sebzeli et yahnisi ise mutlaka denenmesi gereken yemeklerinden.
Le Jules Verne
Eiffel Kulesi’nde yer alan bu restoran, Jamie Oliver’ın Londra’daki restoranlarında uzun yıllar çalışan Gregory Marchand tarafından kurulmuş. İki bölümden oluşan Le Jules Verne, aileler için bir restoran bölümü ve gençler için de bir fast food bölümüne sahip. Her iki bölümünde de oldukça lezzetli yiyecekler ve içecekler sunan bu restoran, lüks olmasının yanında makul sayılabilecek fiyatlarıyla göze çarpıyor. Paris’e uğramışken burada da en azından bir kahve içmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.
La Poule au Pot
1953’ten beri açık olan bu restoran, 1930’lar tarzında dekore edilmiş oldukça şık bir yer olarak karşımıza çıkıyor. Gösteri dünyasındaki yıldızların da sıkça tercih ettiği La Poule au Pot, Fransa Kralı IV. Henry’nin en sevdiği yemek olan ve Fransa mutfağının da sembolü olarak kabul edilen tavuk haşlamayı her gece mutlaka menüsünde bulunduruyor. Enfes bir tavuk deneyiminin ardından yemeniz gereken tatlı ise eski tarifine sadık kalınarak yapılan créme brulée.
Café de la Paix
1962’de açılan Hotel de la Paix’in dünyaca bilinen cafesi Café de la Paix. 1975 yılında Fransa devleti tarafından tarihi anıt ilan edilerek özel korumaya alınmış bu kafe, tasarımı ve mobilyaları ile adeta bir müze evmiş havası estiriyor. Fransız yazarların ortak buluşma adresi olan bu kafe, mevsimsel ürünlere göre değişen menüsüyle hizmet veriyor. Kahvaltıdan akşam yemeğine tüm öğünler için onlarca farklı yemeğe ev sahipliği yapan Café de la Paix, ölmeden önce gidilmesi gereken yerlerden biri.
Les Deux Magots
Pablo Picasso, Albert Camus, Jean Paul Sartre, Simone de Beavoir gibi dünyanın tanıdığı isimlerin sık sık uğradığı bir yer olan Les Deux Mahots, 1812’de kurulup 1873’te bugün bulunduğu adres olan 6 Place St Germain des Pres’e taşınmış. O zamandan beri hizmete devam eden bu restoran, salata ağırlıklı menüsüyle dikkatleri çekiyor. Haftanın her günü farklı yiyeceklerin sunulduğu bu Les Deux Magots, tok olsanız dahi mükemmel bir kahve içmek için uğramanız gereken yerlerin başını çekiyor.
Clint
Yeni kafeler arasında en popülerlerden biri olan Clint, sahip olduğu İskandinav dekorasyonuyla kendinizi bambaşka bir yerde hissetmenize sebep oluyor. Cumartesi günleri taptaze salatalar, omletler ve çeşitli içecekleri ile sundukları brunchları büyük ilgi toplarken pancakeleri de mutlaka denenmesi gerekenler arasında. Fiyatları oldukça makul olan bu kafe, öğle ve akşam yemeklerinde ise birçok çeşit köfte, sandviç ve burgerlarıyla beğenileri üzerine çekiyor.