9 bin yıldır hiç nefessiz kalmamış bir şehir Diyarbakır. 9 bin yıldır şehrin yüzünden adım sesi hiç eksilmemiş. 9 bin yıldır bu şehirde yaşam hiç bitmemiş. Öyle köklü ve kadim ki şehrin her bir yerinde milyarlarca farklı parmak izi var. Her uygarlık kendi nefesini, kendi sesini, kendi parmak izini bırakmış. Her şehrin kendine has bir kokusu varsa şayet Diyarbakır hüzün ve türkü kokuyor. Heybesi Mezopotamya’nın ve Anadolu’nun bin bir çiçeğiyle dokunmuş. Sanki Mezopotamya ve Anadolu burada kavuşmuş. Biraz Roma, biraz Bizans fakat en çok Osmanlı atmosferinde. Hepsinden kalan hediyeleri de bugün hala olanca gücüyle koruyor. Kendinizi Diyarbakır’ın sokaklarına bırakın ve bu müthiş atmosferi yaşamaya başlayın.
Diyarbakır Surları
Diyarbakırlıların “beden” diye adlandırdıkları bu surlar uzunluk bakımından dünyada 2. sırada yer alıyor. İlki elbet Çin Seddi. Fakat Diyarbakır surlarının üzerinde yer alan kabartma, motif ve işlemeler ile Çin Seddi’ne estetik bakımdan büyük fark atıyor.
Hasan Paşa Hanı
Şehrin Osmanlı’ya geçmesinden sonra Sokullu’nun oğlu Hasan Paşa tarafından yaptırılan han uzun yıllar şehir ticaretinin kalbi olmuş. Bugün ise 16 çeşit kahvaltılık sunmasıyla kalbimizi fetheden kahvaltı mekanları, şehre doğru bakıp şöyle güzel bir Türk kahvesi içebileceğiniz kafeleri ve en alt katta yer alan büyük kitapçısı ile Diyarbakır’da mutlaka uğranması gereken mekanlardan.
Hevsel Bahçeleri
8000 yaşındaki bu doğa harikası 180’den fazla kuş türünü de bünyesinde barındırıyor. Dünya üzerinde tarım faaliyetlerinin ilk başladığı alanlardan olan bu bahçeler bugün UNESCO tarafından koruma altında.
Asur Kalesi
Diyarbakır’a bağlı Eğil’de yer alan kale şehrin en önemli tarihi mekanları arasında bulunuyor. Kalede kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş tüneller ve Asur krallarının mezarları da yer alıyor.
Meryem Ana Kilisesi
3. yüzyıldan kalma kilisede dört avlu bulunuyor. Bunun yanında divanhane ve papazların kaldıkları bölümler de mevcut.
Çayönü Buluntuları
Yerleşik hayata geçilen ilk bölgelerden biri olan Çayönü yaklaşık 9000 yıl öncesine yani cilalı taş devri zamanlarına ışık tutuyor. Arkeolojik kazılarda çıkan buluntuları Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde görebilirsiniz.
On Gözlü Köprü
Güneşin en güzel doğduğu yerlerden biri On Gözlü Köprü. Dicle Köprüsü, Mervani Köprüsü, Silvan Köprüsü gibi isimleri de olan bu heybetli yapı Mervaniler döneminde inşa edilmiş. Bugün şehrin önemli yerlerinden olan bu köprüyü görmeden Diyarbakır’dan dönmeyin.
Malabadi Köprüsü
Artukluların şehre en büyük armağanlarından olan bu köprü 12.yy’da inşa edilmiş. Dünyanın en geniş kemerli taş köprüsü olma özelliğine sahip olan Malabadi Köprüsü için Evliya Çelebi övgüyle bahsetmiştir.
Ulu Camii
İslam’ın 5. Harem-i Şerifi denilen cami büyük bir kiliseden bu hale dönüştürülmüş. Anadolu’nun bilinen en eski camilerinden aynı zamanda. Duvarlarında çeşitli Türk devletlerine ait 20’den fazla yazıt bulunuyor. Caminin yapımında ise volkanik patlama sonucu meydana gelen siyah taşlar kullanılmış. Fakat camiyi en özel kılan şey bünyesinde bulunan güneş saati. Sibernetik biliminin babası olan ve Artuklular döneminde yaşamış El-Cezeri’nin yaptığı güneş saati bugün hala camide yer alıyor.
Sülüklü Han
Zamanında bahçesinde bulunan kuyudan tedavi amacıyla çıkarılan sülüklerden dolayı bu adı almış. Bugün restore edilerek kafe olarak hizmet veren han kapısından girer girmez sizi etkisi altına alacak. Sülüklü Han’da arkadaşlarınızla güzel bir Türk Kahvesi eşliğinde keyifli sohbetler edebilir, Diyarbakır’ın kendine özgü şaraplarından tatma fırsatı bulabilir, kitap okuyabilir, yer altında bulunan şarap mahzenini gezebilirsiniz. Hanın duvarlarında asılı olan şiirler de ortama ayrı bir hava katıyor.
Dört Ayaklı Minare
Balıkçılarbaşı’nda yer alan minare o kadar ünlü ki camisi de artık minaresinin adıyla birlikte anılıyor. Taş üzerine 4 köşeli olarak inşa edilmiş minare mimarisiyle Anadolu’da tek olma özelliğini taşıyor. Dört ayağın İslam’ın dört mezhebini sembolize ettiği söyleniyor.